Bir düş’ ü daha öğüttüm hem de çaktırmadan:
Yalnızlığın seferi kıyılarında nasıl da nasıl da çürüğe çıkmışken düşlerim tecrit edilesi hecelerin isyanına elbet baş eğmedim:
Kumburgaz sahillerinde şehrin, göle maya çalan takvimin ederi ne miladi takvimdir ne de yüreğimin hicri ve hicreti ve işte ifası mümkün olmasa da ç/ektiklerimin, bir bir ifşa etmeden hüznün tıkalı genzinde hıçkıran ruhumun Mümin dervişi b/ellediğim ne aylak zamanlarım olmuştu hem benim de ne de uyruğum tartışıldı ulağı olduğum kadar şu münferit sevgimin de müdavimi: kâh kayrası özet geçtiğim kâh keyfimin kâhyası bir zeminden daha teğet geçişimin tescili bir minvalden ötekine uzanan yolda aymazlığı tartışılmaz zalimin ve münafığın tekelinde iken zulüm ve kor düşülesi o yas’ a bir yasa mahiyetinde belgelenmişken yaşlı neferi acının yaslı ve sönmez feri umudun ve göğün tacı, varlığımın şah damarımdan da yakın olanına dokunmak adına yalnızlığın kıyısına vurmuş şu zemheride baskın çıkan isyanın defolu zemininden uzak bazen kendime tuzak ve işte tutsağı olduğum kelimelerin şifresine delalet bir zırh ki içimin yerleşkesi bir zihin ki fikrimin denk düştüğü zikri bahşedene duacı bir namlunun ucunda ölümle burun buruna göğün temsili resmi ve bakınız görünüz içimde kopan küçük kıyameti…
GÜNDEM
18 saat önceGÜNDEM
2 gün önceEKONOMİ
4 gün önceGÜNDEM
5 gün önceGÜNDEM
5 gün önceGÜNDEM
6 gün önceMAGAZİN
6 gün önce