Devrik kuşların süregelen devrik hüzünler cumhuriyetinde bilinmeze gark eden düşlerin ç/alıntı seremonisi idi yalnızlık.
Tahtı kırık.
Bahtı hüzne yatkın.
Renklerin içine düştüğü müşkülü meşgule verdikleri sevginin cıngılında saklı iken yası ve yaşı.
Bir armoni belki de:
Kuş uçmaz kervan geçmez çorak ruhların telaşı.
Şair ise beklemede:
Varsın olsun bir dinlence addedilsin yazılan her şiir her hece.
Sadıkken nazına yârim:
Soluk teninde hüznün bakaya kalan ömrüm.
Eş güdümlü sözcükler ve de eşleşen yüreğin eşkâlinde saklı münferit hece ve kelime.
Tenine değerken yağmur, el sürülmeyen bakir coğrafyalar misali yârin masumiyetine ve yalnızlığına tutkun bir menkıbe gibi ve de özdeşi güneş iken ve işte dünün dünde kalan leşi en azından şair sadık bir âşık en azından şiirlerle k/azık kakacağına namzet yazılan her cümleden firar eden hüzün ve mağdur kılındığı kadar yüreğin safça seven yaralı kuşu.
Bir mevsim ki diken üstünde yaşanası…
Bir meal ki şairin yüz görümü sancısı.
Gökte s/üzülen nazlı yârim rüzgâra el uzatan kuru yaprak misali savrulduğum kanamalı hüviyetim.
Huda’m iken ışığım.
Hüzün iken ışıldağım.
Hazan iken üstüme örtülü yorgan misali ve tefe tutulduğum şu sismik zemheri.
Göz ucum.
Gönlümün suru.
Yankım.
Asılası bir palto gibi kaşmir yüreğin defolu zihniyeti:
Sev sadece sev varsın olsun sevilme…
Fermanı dilden kaleme süzülen fidan boylu aşkın katmanlarında saklı hayallerim tozuturken de gecenin sönük feri ve işte idam mangası ve işte ruhumu serdiğim idam sehpası.
Göz ucum.
Dökülen kaşım kirpiğim.
Yüreğin namlusu.
Ve sorulurken sadece benden aşkın namusu.
Huzura binaen.
Eşkâli kayıp şehrin ışıdığı sözcüklerin üşüdüğü tutuşan kıblem taşınan bedenim bense hali hazırda yaslı na’şımdan dökülen her zerreyi topladığım kadar yüreğin tasında.
Tastamam ebediyet.
Tastamam teslimiyet.
Tahakkuk eden hüzün tahammülsüz sevgilerin racon kestiği.
Dikiş tutturamadığım kadar da cenk ettiğim yüzümden dökülen yaşlara sitem ettiğim.
Ben ki gül.
Ben ki Gülizar.
Ben ki saydam ruhumla özdeş.
Ben ki kararan göğe sunduğum kadar aşkın güneşini…
Horasan tepelerinde savurduğum nidalarım ve söz kıyımları alt üst olduğum şafak saydığım uzun gecelerin dinmezken afrası tafrası.
Hudut tanımadan.
Kusur bulmadan.
Hayattan ümidi kesmeden.
Sevecen ruhum.
Sayımında eksiklik var mademki külliyatın:
Ha bir kitap eksik ha bir fazla:
Azığa aldığım kazık kaktığım kambersiz düğün misali civanım ve cihadım ve cesaret bulduğum aşkın değil fotokopi hayatların yeri göğü inlettiği.
Bir de kulp takılası ruhum.
Aşkta kazanıp kumarda ruhumu şeytana sattığım.
Kurusıkı bir tabanca.
Namlu bildiğim kalemim kalender yüreğim sıktığım kayışım ve süzüldüğüm ve göze geldiğim.
Adacıklar.
Yarımadanın telaffuzunda İstanbul sevdamla paten kaydığım hayallerim ve gölgemden uzak aşk ise hapsolduğum tek tuzak.
Hikmeti kaderin.
Ümmeti inancın.
Şakıyan kalbimde saklı bahçem ve cennetim sevdiklerim.
Hüzünse girift bir masal.
Seyyah ve seferi sözcükler kalıbımı bastığım üstüme zimmetli imgeler.
Soldan sağa kaykıldığım.
Sağdıcım aşk solumda varsın olsun saklı yas.
Ne umdum ne buldumsa…
Ulvi bir dalga iken boyumu aşan ve de saptığım son kavşak.
Geçişken.
Akışkan.
Azadesi sözcüklerin zemheride solan mavim:
Neye mahal verse de yalnızlığım ve işte kendimi tek geçtiğim tam da kendimden geçecekken kendimle yüzleştiğim.
Hani, olur da…
GÜNDEM
8 saat önceEKONOMİ
2 gün önceGÜNDEM
4 gün önceGÜNDEM
4 gün önceGÜNDEM
5 gün önceMAGAZİN
5 gün önceMAGAZİN
5 gün önce